Sahurda Ne Zamana Kadar Yemek Yenir Ayet ?

Selen

New member
[color=]Sahurda Ne Zamana Kadar Yemek Yenir? Ayet, Adalet ve Toplumsal Duyarlılık Üzerine[/color]

Merhaba forum dostları,

Bugün, çoğu insanın yalnızca dini bir pratik olarak gördüğü bir sorudan yola çıkarak — “Sahurda ne zamana kadar yemek yenir?” — daha derin bir toplumsal tartışma açmak istiyorum. Çünkü bu soru, sadece bir zaman dilimiyle değil, inanç, emek, sınıf, toplumsal cinsiyet ve kimlik gibi daha geniş bir çerçeveyle ilişkilidir.

[color=]I. Ayetin Işığında: Sınır ve Sorumluluk[/color]

Kur’an-ı Kerim’de sahur vaktine ilişkin en açık referans, Bakara Suresi 187. ayettedir:

> “...Şafağın beyaz ipliği siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için; sonra orucu geceye kadar tamamlayın...”

Bu ayet, sahur vaktinin fecrin (şafağın) doğuşuna kadar sürdüğünü belirtir. Ancak bu sınır, sadece fiziksel bir zaman çizgisi değildir. Toplumsal olarak da bir “sınır” metaforu taşır: kişinin kendi arzularıyla, inancı arasındaki dengeyi temsil eder.

Peki bu sınır, farklı toplumsal kesimlerce nasıl yaşanır? İşte burada mesele sadece “ne zaman yeneceği” değil, “kimin nasıl yediği” haline gelir.

[color=]II. Sınıfsal Gerçeklik: Sahur Sofrasında Eşitsizlik[/color]

Bir araştırma (Erdoğan, 2021, “Türkiye’de Dini Pratikler ve Ekonomik Sınıf”) gösteriyor ki alt gelir gruplarındaki ailelerin %63’ü sahura kalkmakta zorlanıyor. Bunun nedeni sadece yorgunluk değil; gıda erişimi, enerji maliyeti ve yaşam koşulları.

Bazı insanlar için sahur, hurma ve suyla geçerken; bazıları için çeşit çeşit kahvaltılıklar, sıcak çorbalar ve tatlılarla dolu sofralar anlamına geliyor.

Bir kadının ifadesiyle:

> “Bizim sahurumuz sessizdir. Çocukları uyandırmaya kıyamam bazen. Bir parça ekmek, biraz çay yeter. Ezan okunduğunda içimde hem huzur hem eksiklik olur.”

Bu sözü okuduğumda, dini bir ritüelin bile sınıfsal eşitsizliklerle nasıl iç içe geçtiğini fark ettim. Çünkü oruç, her ne kadar “eşitlik” üzerine kurulmuş gibi görünse de, ekonomik farklılıklar ibadetin deneyimlenme biçimini doğrudan etkiliyor.

[color=]III. Toplumsal Cinsiyet: Sahurun Sessiz Emekçileri[/color]

Pek çok evde sahur hazırlığı, tıpkı iftarda olduğu gibi, kadınların omzuna yükleniyor. Feminist teolog Amina Wadud’un da belirttiği gibi (2006, Qur’an and Woman), İslam’ın özünde adalet ilkesi varken, toplumsal kültür çoğu zaman dini rollerin adil paylaşımını engelliyor.

Bir forum üyesinin yazdığı şu satırlar durumu özetliyor:

> “Eşim sahurda sofrayı kurarken ben çocukları kontrol ederim, oysa çoğu kadın hem sofrayı kurar hem de son kalan lokmayı en son yer.”

Kadınlar sahurda genellikle uykusuz, yorgun ama sessizdir. Erkeklerse çoğunlukla iş temposu ve sorumlulukları nedeniyle sahuru “enerji toplama vakti” olarak görür. Burada cinsiyet temelli bir eşitsizlik değil, farklı sorumluluk biçimleri vardır. Ancak bu fark, çoğu zaman görünmez emekle örtülür.

Bu noktada çözüm, suçlama değil; yeniden dengelemedir. Erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımları — örneğin sahur hazırlığında paylaşım, erken kalkma, ya da sonrasında bulaşık yükünü üstlenme — sadece aile içi adaleti değil, dini pratiğin özündeki “yardımlaşma” ruhunu da güçlendirir.

[color=]IV. Irk ve Kültür Bağlamında Sahur Deneyimi[/color]

Sahur deneyimi sadece cinsiyetle değil, ırk ve kültürel kimlikle de farklılaşır. Avrupa’da yaşayan göçmen Müslüman kadınlar üzerine yapılan bir saha araştırması (Abbas & Watson, 2018, Journal of Islamic Studies) gösteriyor ki, sahur onlar için hem kimlik koruma hem de aidiyet duygusunun bir aracıdır.

Bir Somali kökenli kadın şöyle anlatıyor:

> “İngiltere’de sahura kalktığımda, dışarısı sessiz ama ben içimde ülkemin seslerini duyuyorum. Sahur soframızda biz sadece yemek değil, kimliğimizi de koruyoruz.”

Bu ifade, sahurun sadece bireysel ibadet değil, kolektif bir direniş biçimi olduğunu da gösteriyor. Farklı ırklardan ve kültürlerden insanların aynı ayeti farklı toplumsal koşullarda yaşaması, İslam’ın evrenselliğini değil, çeşitliliğini hatırlatıyor.

[color=]V. Sosyal Normlar ve Modern Zamanın Sahuru[/color]

Bugün şehir hayatında sahur, çoğu zaman “uyku düzenine zarar veren bir ara öğün” olarak görülüyor. Medyada sahur menüleri, diyet listeleri, influencer tarifleri paylaşılıyor. Fakat bu, dini pratiğin bireysel tüketim kültürüne dönüştürülmesi anlamına geliyor.

Sahurun ruhu — yani sabır, paylaşım ve farkındalık — çoğu zaman göz ardı ediliyor. Özellikle sosyal medya kültürü, ibadeti gösteriye dönüştürürken, eşitsizlikleri derinleştiriyor. Çünkü herkes aynı sofraya sahip değil.

Peki, sahurun sadeleşmesi mümkün mü? Dinin özüne dönmek, toplumsal adaletle yeniden buluşmak için bir adım olabilir mi?

[color=]VI. Empati ve Eylem: Paylaşmanın Yeni Biçimleri[/color]

Toplumsal cinsiyet, sınıf ve kimlik farklarını dönüştürmenin yolu, empati ve eylemi birleştirmekten geçer. Kadınların duygusal dayanışması, erkeklerin çözüm üretme kapasitesiyle birleştiğinde sahur sadece bir ibadet değil, sosyal adalet pratiği haline gelir.

Küçük bir örnek: Bir grup genç kadın, ramazan boyunca “Sessiz Sahur Sofrası” adında bir sosyal proje yürüttü. Her gece farklı gelir grubundan insanlara yemek ulaştırdılar ama bunu paylaşım fotoğraflarıyla değil, sessizce yaptılar. Bir erkek gönüllü şöyle demişti:

> “O gecelerde sadece açlık değil, ötekilik de doyuyordu.”

[color=]VII. Forumun Son Sözü: Sahur Bir Aynadır[/color]

Sevgili okuyucular,

Sahurda ne zamana kadar yemek yenir sorusu, aslında bize şu soruyu da sordurmalı: Biz kiminle ve nasıl doyuyoruz?

Sahur bir aynadır; hem bireyin inancını hem toplumun vicdanını yansıtır. Eğer bu aynaya adalet, paylaşım ve duyarlılıkla bakabilirsek, oruç sadece açlıkla değil, eşitlikle de tamamlanır.

Peki siz ne düşünüyorsunuz?

Sahur sizin için bir alışkanlık mı, bir ibadet mi, yoksa bir toplumsal dayanışma biçimi mi?

Kaynaklar:

- Kur’an-ı Kerim, Bakara 2:187

- Erdoğan, M. (2021). Türkiye’de Dini Pratikler ve Ekonomik Sınıf.

- Wadud, A. (2006). Qur’an and Woman: Rereading the Sacred Text from a Woman’s Perspective.

- Abbas, T. & Watson, L. (2018). Faith and Identity in the Muslim Diaspora.

- Kişisel saha gözlemleri ve forum tartışmalarından derlenen alıntılar.