Thy Lounge Kullanımı Kaç Saat ?

Selen

New member
“Thy Lounge Kullanımı Kaç Saat?” Sorusunu Yanıtlamadan Önce: Asıl Derdi Konuşalım

Arkadaşlar, bu başlığın altına yazmadan önce lounge kapısında bekleyen, “kaç saat girerim, hangi biniş kartında geçer, kartımda mil şu kadar, statüm düşerse ne olur?” diye zihninde soruları dönüp duran birçok kişiyi gördüm. Hepimiz benzer dertlerdeyiz. Ama şu “Thy Lounge Kullanımı Kaç Saat?” sorusunun kendisi, asıl problemi kamufle ediyor: Bu hizmetin çerçevesi net mi, adil mi, öngörülebilir mi? Yoksa bizim belirsizliğe razı gelmemiz üzerine mi kurulu? Benim net görüşüm şu: Kurallar şeffaf değilse saat hesabının tartışması da yanıltıcıdır. Saat saymaktan önce, hizmet tasarımının niyeti ve tutarlılığı konuşulmalı.

Belirsizliğin Ekonomisi: “Kaç Saat?” Neden Basit Bir Cevap Alamıyor?

Bir lounge politikasının kalitesi, yalnız içerdeki ikramla değil, dışarıdaki kuyrukla, kapıdaki memnuniyetsizlikle, bilgilendirme diliyle ölçülür. “Kaç saat?” sorusuna net, herkese uygulanabilir, istisnası az bir yanıt verilemiyorsa ortada üç ihtimal var:

1. Kasıtlı esneklik: Talebe göre içeriği regüle etmek ve yoğun saatte girişleri budamak için gri alanlar bırakılır.

2. Tarihsel yamalı bohça: Yıllar içinde statü, biniş kartı, ortaklık, kredi kartı ve kampanya istisnaları eklenmiş, bütün tutarlılığını kaybetmiştir.

3. Ürün yerine algı yönetimi: “Premium” hissi şatafat ve belirsiz kural diliyle pazarlanır; kullanıcı kendini ayrıcalıklı hissettiği sürece detaya itiraz etmez.

Hangisi olursa olsun, sonuç aynı: “Kaç saat?” sorusu basit olmaktan çıkar; aynı salonda, aynı saatte, iki farklı yolcu iki farklı muamele yaşar. Bu da toplulukta sürtüşme ve güvensizlik üretir.

Zaman mı, Deneyim mi? KPI’ların Ters Yüzü

Şirket açısından bakarsak, lounge bir maliyet merkezi gibi görünür; içeride geçirilen süre uzadıkça ikram tüketimi artar, koltuk doluluğu yükselir, temizlik ve personel yükü büyür. Ama müşteri açısından süre, gecikme, bağlantı uçuşu, transfer karmaşası gibi faktörlerle belirlenir; yani süreyi kıstığınızda en çok etkilenen zaten en yardıma muhtaç yolculardır. “3 saat kala giriş”, “uçuşa X saat kalaya kadar” benzeri kurallar, operasyonel rahatlık sağlasa da müşteri sadakatini törpüler. Kısacası “kaç saat?”i kısaltmak, kısa vadede kalabalığı azaltabilir; uzun vadede ise deneyimi hoyratça budar.

Provokatif soru: “Kaç saat?”i kısaltmak yerine, niye kapasiteyi, koltuk verimliliğini ve rezervasyon/slot sistemini konuşmuyoruz?

Erkek Stratejisi vs. Kadın Empatisi: İki Yaklaşımı Nasıl Dengeleyelim?

Forumlarda sık gördüğüm tartışma stili iki kutba savruluyor. “Strateji ve problem çözme” odaklı bir bakış (genelde kuralları optimize etmeyi, giriş-çıkış algoritması önermeyi sever) şöyle der: “Süreyi 2 saate sabitle, bağlantısı uzun olanı transfer belgesiyle 4 saate çıkar; yoğunluk göstergesine göre dinamik eşik uygula; kart türlerine öncelik matrisi kur.” Bu yaklaşım verimli, sert ve ölçülebilir görünür. Kuyrukları azaltır, kapasite yönetimini disipline eder.

Öte yanda “empatik ve insan odaklı” bakış (genelde bireysel senaryoları, kırılganlıkları, adaleti öne çıkarır) şunu savunur: “Tek başına süre değil; yolcunun bağlamı önemli. Ailesiyle seyahat eden, bebeği olan, gecikme mağduru, uzun transferli yolcuya daha fazla alan tanı. Personeli ‘kural bekçisi’ değil ‘çözüm ortağı’ yap. Bilgilendirmeyi sadeleştir; sürpriz ve utandırıcı geri çevirmeleri en aza indir.”

İki yaklaşımın sentezi mümkün: Dinamik, şeffaf, kişisel duruma duyarlı ama ölçülebilir bir politika. Örneğin, taban süre + bağlam puanı. Taban süre herkes için net: diyelim “planlanan kalkışa 3 saat kala giriş”. Bağlam puanı gecikme, çocukla seyahat, sağlık/özel ihtiyaç, gece yarısı transferi gibi durumlara ekstra marj verir. Personel, bu matrisi açık bir rehberle uygular; kullanıcı da bu katsayıları önceden bilir.

Provokatif sorular:

— “Kapasite var diye çocuklu aileyi kapıda bekletmek mi, yoksa içerideki ‘yalnız iş seyahatçisi’nin üçüncü kahvesini bekletmek mi daha adil?”

— “Dakika hesabıyla ‘eşit’ davranmak mı, bağlam duyarlı ‘hakkaniyet’ mi?”

Şeffaflık Testi: Kurallar Basit Bir Afişe Sığmıyorsa, Sorun Vardır

Hepimizin yaşadığı şu küçük utanç anı: Kapıya geliyorsun, memur bir şey söylüyor, telefonundan sayfa sayfa koşul arıyorsun. Hatta bazen memurun söylediği, sitedeki cümleyle çelişiyor. Bu kabul edilemez. İyi bir lounge politikası şu üç cümleye indirgenmelidir:

1. Kim girebilir? (Statü, kabin sınıfı, ortak kartlar)

2. Ne kadar süre? (Sert bir taban kural + net istisna listesi)

3. Hangi durumda ne olur? (Gecikme, iptal, uzun transfer, çocuk/özel ihtiyaç)

Bu üç maddeyi kapıya as; aynı dil, aynı ton, aynı ikonlarla. Personelin, afişte olmayan bir yorumu olmamalı. “Gri alan” diye bir konsept kalmamalı.

Provokatif soru: “Kullanıcıyı kapıda eğitmek” yerine, neden önceden uygulamada interaktif bir ‘lounge uygunluk denetleyicisi’ sunulmuyor?

Süre Avcılığına Değil, Değer Mimarisine Bakalım

“Kaç saat?” diye sordukça, şirketler süreyi metrikleştirip kısma refleksini güçlendiriyor. Oysa değer, bazen 45 dakikada sağlanan huzur, bazen 5 saatte kurulan güven. Bir yolcunun lounge’a erken alınması, kriz anında markayı kurtarır. Bir başkasının kapıdan çevrilmesi, yılların milini siler. Değer mimarisi şu başlıklarda kurulmalı:

— Öngörülebilirlik: Yolcu, daha havaalanına gelmeden kendi profilini girip net sonucu görmeli.

— Esneklik: Kriz ve hassas gruplar için otomatik genişleme.

— Geri bildirim döngüsü: Kapıdaki her ret ve kabul, sebepleriyle anonim raporlanıp aylık kural iyileştirmesine girdi olmalı.

— Yoğunluk şeffaflığı: Uygulamada “Lounge şu an %X dolu, tahmini giriş bekleme Y dakika” görünsün.

Adalet Algısı: “Ben Daha Çok Ödedim” vs. “Ben Daha Çok Bekledim”

Tartışmaların hararetli kısmı burada kopuyor. Business biniş kartı taşıyan “Ben daha çok ödedim” diyor; statü sahibi “Ben daha çok uçtum” diyor; aile “Ben daha kırılganım” diyor; ekonomi yolcusu “Ben daha çok bekledim” diyor. Adalet, tek ölçüyle kurulmaz. Çok kriterli bir önceliklendirme (kabin + statü + bağlam + yoğunluk) hem erkekçe stratejiye (optimizasyon) hem kadınca empatiye (hakkaniyet) alan açar. Anahtar kelime: açık ağırlıklar. Puanlama ağırlıkları herkese duyurulsun; tartışma, “his” yerine “tasarım” üzerinden yürüsün.

Provokatif soru: “Ağırlıklar açıklandığında, ayrıcalık illüzyonunun bir kısmı çökerse hazır mıyız?”

Müşteri Deneyiminin Karanlık İkilisi: Kapıdaki Rastgelelik ve Personel Yükü

En iyi sistemi bile kapıda yoruma bırakırsanız, rastgelelik üretirsiniz. Personel, gri alanın bekçisiyse, kullanıcı öfkesinin hedefi olur. Çözüm: Kapıda “kural sahibi” değil “uygulayıcı” olsun. Kural makinede çözülsün; personel ikram, yönlendirme, özel ihtiyaç desteğine odaklansın. Bu hem stratejik verimlilik hem de empatik temas kalitesi demektir. “Kaç saat?” sorusunun cevabı, barkod okuttuktan sonra ekranda saniyede belirsin; istisna varsa ekran metni de net: “Uçuş gecikmeniz nedeniyle +90 dk tanımlandı.”

Topluluk Çağrısı: Forumun Gücü Nerededir?

Biz burada yalnız saat kovalamıyoruz; ortak bir kullanıcı sözlüğü yazıyoruz. Deneyimleri sınıflandıralım: Başarılı girişler, haksız retler, yoğunluk anları, gecikme istisnaları… Bir “topluluk matrisi” oluşturalım: Havalimanı bazlı yoğunluk ısı haritası, saat bazlı giriş olasılığı, kapı personelinin yaklaşımı. Bu veri, şirketin belirsizliğini törpüler; kullanıcıya gerçekçi beklenti sunar.

Provokatif sorular:

— “Saat” odaklı tartışmayı bırakıp “adalet ve öngörülebilirlik” odaklı bir topluluk standardı yazsak kim karşı çıkar?

— Gerçek zamanlı, anonim lounge doluluk paylaşımını talep eden bir imza kampanyası başlatsak, destek verir misiniz?

Son Çerçeve: Netlik + Bağlam + Hesap Verebilirlik

“Thy Lounge Kullanımı Kaç Saat?” sorusuna benim cevabım, tek bir rakamdan ibaret değil:

— Netlik: Herkes için aynı görünen, kapıda sürpriz yaratmayan bir taban süre.

— Bağlam: Özel durumlara +/– marj veren şeffaf katsayılar.

— Hesap Verebilirlik: Reddedilen her girişin, gerekçesiyle birlikte incelemeye açıldığı aylık rapor.

— Teknik Destek: Uygulamada kişiye özel uygunluk ekranı ve gerçek zamanlı yoğunluk.

— Topluluk Basıncı: Forum verisini konsolide edip markaya “ölçülebilir” taleple gitmek.

Şimdi top sizde: Saat mi, adalet mi, ikisi birden mi? “Benim senaryomda bu sistem böyle çöker” diyecek olan kim? “Ben bir katsayı daha isterim” diyen kim? Gelin, bu başlığı bir şikâyet kuyusu değil, çözüm tasarım atölyesine çevirelim. Çünkü saat konuşmayı bırakıp tasarım konuştuğumuz gün, kapıda tartışma değil, içeride huzur başlar.